ey can!..
biz nasıl istersek hayat bize onu sunar...


26 Şubat 2009 Perşembe

GÜNÜN SÖZÜ...

Hayat geç kalanları hiç affetmez.

Gorbaçov

Zaman mı Geçip Giden Yoksa Biz mi?

Zamanla yarışıyoruz.
Yolun başından bir an önce büyüme telaşıyla, sonraları ayak dirememize rağmen artan bir tempodan ve sona doğru zamanın nasıl böyle çabuk akıp gittiğine akıl erdiremeden, çokça pişman ve bir hayli küskün bir edayla tüketiyoruz onu.”
diyordu bir yazısında Can Dündar.
“Biz onu tükettik sanırken aslında onun bizi tükettiğini fark ettiğimizde vakit çok geç oluyor.”

Yakalamaya çalıştığımız,
Kaçırdığımız,
Bazen de kaybettiğimiz bir şeydi zaman.
Payımıza düştüğü kadarıyla soluğunu hissederken kimimiz,
Ve yetmezken yirmi dört saat,
Planlayamayız kimimiz de gerektiğince.
Erteleriz.
Acele etmeyiz.
Unuturuz.
Yetiştiremeyiz.
Oysa ki,
Hedeflerimize, isteklerimize ulaşmak için var olan zaman boşa geçirilmeyecek kadar değerlidir. İçinden akıp gidense kendi yaşamımızdır.
Biliriz de, “Zaman mı bizi yönetiyor biz mi zamanı” fazla irdelemeden bırakırız kendimizi akışına.
Statik,
Dinamik ya da…
Algıladığımız yönüyle gelişir yaşam felsefemiz.
Verimli kullanmaksa kişinin inisiyatifinde.
Düşünerek,
Üreterek,
Ve bitmek bilmeyen bir arayışla insanın yeteneklerini geliştirmesi insan olmasının bir sonucu olarak,
Kendisine, topluma ve yaşama bir katkı sunması demek.
İşte en çok da bunun için önemli zamanı etkili kullanmak.
21. yüzyılda yeni değişimlerle baş döndürücü bir hızla geçen zaman,
Ayak uyduramadığımızda esir alıyor bizi.
Oluşan boşluk,
Yeni oluşumları beraberinde getiriyor.
Yaşanmamış “an” ları ve “pişmanlıklar” ı…
Yaşamın kontrolünü elimizde tutmak gerekiyor, başka bir dünyaya bırakmamak için güzel günleri.
Ve bir Afrika atasözü…
“Her sabah Afrika’ da bir ceylan uyanır.
En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika’ da bir aslan uyanır.
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
Aslan veya ceylan fark etmez.
Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur…”

ferda balkaya çetin

25 Şubat 2009 Çarşamba

nasıl taşırdı bu yükü dünya olmasaydınız siz...

güneş sensin her gün yeniden doğan
çiçek sensin
her mevsim gül kokularla açan
şiirini besteler ay ışığı senin için
evren seninle boyanır beyaza
bir gün filozof
bir gün şair
neler öğrenmedik
neler yaşamadık ki beraber...

yüreğim sizde kalsın çocuklarım
içinde düşlerim
hayallerim
umutlarım...

ferda balkaya çetin

Güçlenmek...


21 Şubat 2009 Cumartesi

SEVİP DE YANDIKLARIM

bir şiir çek usta
hafif firaklı olsun okkalı olsun
hasret mevzuunda
epeyce sıla olsun
hem anam hem babam
ve duru yüzlü güzel kardeşlerim
en derin, en hüzzam bakışlarıyla oğlum ve de kızım...
sevgiliye selam olsun,
.................bin selam olsun...

gülünce güzelleşirmiş insan
bugün güzelleşmeyelim be usta
bizimkisi bugün de acılı olsun

benim sevdiklerim çok
hasretiyle yandıklarım çok
her birinde, dağlanmış yüreğimden bir koca dilim...
bir şiir çek usta
içinde kadim dostlarım, arkadaşlarım olsun
memleket sürgünü/ hayat vurgunuyuz.. öyle ya;
varsın, memleketim olsun.

bir kuş bile yalnız uçmaz gökyüzünde
yalnız yüzmez suda balık
tek şekerli bir yalnızlık çek usta
yanında şiir olsun.

eline sağlık usta
şiirine sağlık...
hele bir şiir daha çek usta
mühründe nâzım olsun.

hava nasılsa soğuk
hava nasılsa yağmurlu
akıl kârı değil sokaklara vurmak
hele bir şiir daha çek usta
unutma, demli olsun
içinde sevdiklerim, sevip de yandıklarım olsun.


------sevdakâr çelik

Fotoğraf adı:Yol almak lazım

Fotoğraf sanatçısı: Metin Alpdağ

Bir Afrika atasözü

Her sabah Afrika’ da bir ceylan uyanır.
En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika’ da bir aslan uyanır.
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.

Aslan veya ceylan fark et
m
ez.
Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur…

20 Şubat 2009 Cuma

Mutluluğun resmi

Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna'nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye'yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.

İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya...

Abidin Dino

14 Şubat 2009 Cumartesi

sevmek...




bir çocuk yüreğinden

bir dost sıcaklığında

insanın muhteşemliğinden...










Söz

Benim en sevdiğim söz senden duyduğum "ben" dir.
Hep yinelediğim söz sana koyduğum "ben" dir.
İyi olmak adına bilgiç olmak istemem,
Seni senlediğim söz, bir-bir oyduğum "ben" dir.

Özdemir Asaf

Sabaha Kadar


Dünya o kadar büyük ki;
Bir noktayım ortasında, ne yapsam.
Bazan da o kadar küçülüyor ki dünya,
Devrilecek sanıyorum, kımıldarsam.

Hayat o kadar uzun ki,
Öyle bitmez geliyor ki bir an..
Bir de bakıyorum, o kadar kısalıyor ki;
Ne çıkar, diyorum, bir hayattan

Saadet o kadar lâzım ki yaşayana;
Billâhi can verir uğrunda insan.
Hem o kadar boş ki mesud olmak,
Gün yüzü görmeden ölenlerin arkasından.

Ben o kadar önemli kişiyim ki,
O kadar iyiyim ki aklım ve düşüncelerimle.
O kadar fenayım ki ben
Delice niyetlerimle.

Gece; ne kadar karanlık ve sessizsin..
Öyle kaplayorsun ki evleri, yolları, denizleri.
Hem o kadar aydınlık ve seslisin ki;
Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Sabah; bir yeni dünya gibi geliyorsun;
Öylesine süslü, öylesine sadesin ki..
Sen o kadar güzelsin ki sabah,
O kadar güzelsin ki.

Özdemir Asaf

GÜNÜN SÖZÜ

İstediğiniz her şeyi söylemek için sadece beş dakikamız kaldığı söylense, telefon etmek istediğimiz her telefon kulübesi, karşısındakilere kendilerini sevdiklerini söyleyenlerle dolu olacaktır.

Christopher Morley

10 Şubat 2009 Salı

Selam Olsun Diyarbekir'e!..

Öyle şehirler vardır ki,
Tarihi dokusuyla, kültürel yapısıyla çeker sizi kendisine.
Esir alır ruhunuzu adeta.
İç sesinize karışır şehrin sesi.
Bütünleşirsiniz bir anda.
Yüreğinizde hissettiğiniz müthiş enerjinin içinde bilinmeyene doğru yol alırken geniş imgelem gücünüzün yeniden dirilişini yaşarsınız.
Bulunduğunuz yer artık sizin için yaşamın merkezidir ve evrene sevinç pırıltıları gönderirsiniz oradan.
Edindiğiniz yeni dostlar sevincinize sevinç katar.Zenginlik katar gönlünüze.
Kısa süreli de olsa ruhunuzda yankılar bırakan tarihi bir şehir daha yerleşir belleğinize.Sizi bağrına basan güzel insanlarıyla.
Yanıbaşınızda,
Teklifsizce bulduğunuz,
Ve beklentisiz…
Ayrılık vakti geldiğinde ise bir hüzün çöreklenir yüreğinize. “Şimdi sırası değil” deseniz de içinizde birikmiş duygularınız nemlendirir bakışlarınızı.
Çünkü zordur ayrılıklar.
Zordur, bırakıp da gitmek.
Bilirsiniz, bir dostun varlığı güç verir her zaman.
Uzaklarda olsalar da…
Ve asla terk etmezler sizi.
Döndüğünüzde,
Bir parçanızda orada kalmıştır çünkü…

***
Tarih 29 Ocak Perşembe.
Diyarbakır yolcusuyum.
Beni ta oralara çeken içten bir davet zarif bir jest.
"Öğretmenim, düğünümde nikah şahidim olur musunuz?"
Öğrencim, Eyüp…
Kırıkkale’de ki ilk mezunlarımdan.
Diyarbakırlı.
Ve halen orada ikamet ediyor.
Askere giderken görüşmüştük en son.
Sanırım üç yıl önceydi.
Öğretmen olanlar iyi bilir ki, öğrenci-öğretmen ilişkisi apayrıdır.
Öğrencileriniz,
Öğrenciniz olmaktan öte oğlunuzdur, kızınızdır.
Canlarınızdır.
Emeğinizdir.
Sunduğunuz koşulsuz sevginizdir.
İşte bundandır kalkıp da Diyarbakırlar’a gidişimiz.
Bu yüzdendir.
Emekli olduktan sonra da öğretmen kalabilmek bu olmalı.

***
Diyarbakır!.
Kültür ve tarih şehri…
Tarihin her döneminde büyük medeniyetlerin zengin ve kültürel değerlerini günümüze taşıyan ve tarihi dokusunu en iyi koruyan şehirlerimizden biri.
Şehrin saklı güzelliklerini belleğimize kaydediyoruz.
Gazi Köşkü, Surlar, Kervansaray, Dicle üzerindeki On Gözlü Köprü…
Ve düğün boyunca çektiğimiz tüm zarafetiyle Diyarbakır halayı…
***
Beş günlük ziyaretimiz muhteşemdi, yaşanan tatlı telaşlarla ve koşuşturmalarla.
Başlangıçta yaptığım uzun giriş boşuna değildir.
Boşuna değildir, bir şehirde yaşayan insanların o şehrin köklü kültürüyle bütünleşmesi.
Olanca içtenlikleri, sıcacık yürekleriyle bize ev sahipliği yapan öğrencimin amcası sevgili Aykut Bey, zarif eşi ve şirin kızları...
Selam olsun size!
Siz güzel insanlara...
Bin selam olsun ve binlerce teşekkürler bir kez daha…

ferda balkaya çetin

8 Şubat 2009 Pazar

ince çizgi

son maviler doldururken geceyi
zaman telaşlı
yüreğim sabırsız

dur biraz...
ferda balkaya çetin

Bazen





Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,


Güneş kucağındadır, bilemezsin.


Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,


Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.


Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.


Uçar gider, koşsan da tutamazsın...

William Shakespeare

İnsanların çoğu...

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.


W.Shakespeare

7 Şubat 2009 Cumartesi

Diyarbakır' dan selamlar...


GAZİ KÖŞKÜ
Gazi köşkü, 16. yüzyıla ait olan bir Akkoyunlu eseri. Diyarbakır`ın hemen dışında yer alıyor. 16. kolordu komutanı olarak Diyarbakır`a atanan Gazi Mustafa Kemal, çok sevdiği bu köşkte 11 ay kalmıştır...1937 yılında Diyarbakır`a geldiğinde, köşk sahiplerinden satın alınarak armağan edilmiş. Köşk bugün valilik tarafından müze olarak kullanılıyor...

5 Şubat 2009 Perşembe


bal renkli bulutları gördüm

ufkun bittiği yerde

mavi gölgelerin

sıcak sessizliğinde

...birazdan görünecek sularda / geceyi bekleyen ay / şimdi lacivert bir denizdeyim


ORDA KALDIM

giden gitti (yiten zaman)
açtığın kapıdan girdim, adımı söyledim
işte orda kaldım

herkes nerde? (gibi yanlarında durdum)
yiten zaman (onlar öyle sandı)
hiç ayrılmadım ki (aklım)
ben orda kaldım

senden bana hiç durmadan akan neyse
olsan olmasan
yansıladım (yüreğim, ben)
sen yoksan da iki olduk
gidenlerle gittim (gibi)
dünya (zaman)
ben orda kaldım

Gülten Akın

Bir resim yapar mısın benim için, gökyüzüne? Kalemin ışık olsun...


ırmak denizde son bulur, yollar gönülde...


sadece bir tanesi, avuçlarımda saklı olanlardan...


4 Şubat 2009 Çarşamba

rengârenk dünyamdan yansıyanlar olsun...


YÜREĞİNDE OLMASAYDIM

Bir küçük çocuk başını kaldırıp
Bir yıldıza baktı ve ağlamaya başladı.
Yıldız ona "Neden ağlıyorsun çocuğum?" dedi.
Çocuk ona, "O kadar uzaktasın ki

Hiçbir zaman sana dokunamayacağım."
Ve yıldız yanıtladı çocuğu
"Zaten yüreğinde olmasaydım senin,
Beni göremezdin ki."


John Magliola

SEVGİLİ ABDULLAH BALKAYA VE MEHMET CELALETTİN SEZER'E PAYLAŞIMLARI İÇİN TEŞEKKÜRLER...


sanma ki,


dert,


sadece sende var...


sendeki derdi, nimet sayanlar da var...


netice...

demek ki neymiş:
derdimi dinledim, derdimden iğrendim.
onun derdini gördüm, derdime imrendim...
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti,
Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,
O Da Bugündür...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...