ey can!..
biz nasıl istersek hayat bize onu sunar...


1 Ocak 2010 Cuma

ey can!..




"Sanatın konusu insan, eleştirininse eserdir. Sanat insanı yansıtır, eleştiriyse eseri tanıtır. Sanat gerçeği estetik bir yolla, imgelerle canlandırır; eleştiriyse yalın bir dille, kavramlarla anlatır. Sanat bir yaratmadır, eleştiriyse yaratılanı yargılama. Sanat bir kurmadır; eleştiriyse bir çözümleme."
 ASIM BEZİRCİ


"Zaman kalbimizde can vermiş gibi,
En güzel renklerle süslenir mekân...
Suda aksimizle, havuzun dibi  
"Hayat efsanedir" diyordu her an!"/a.bezirci








Yollar ve Zaman

sen bir yalnızlığı koşup gittin de
bir yerde buluşulur diye, belki de...

elbet buluşulur, orda, o yerde...
bir hüzün töreniyle kutlanır
bulunur birşeyler ve saklanır
saklanan Zaman mı, yoksa yol mudur
aranır bahçelerde ve şiirlerde

kimbilir ki dündür, olgundur kalbimiz
yollarsa her zaman biraz küskündür
yokuşlarda ve inişlerde...
Zaman'dır seni sardığım kumaş
bekledin, örtülsün ki yavaş yavaş...
erguvandın, kayboldun dilegelişlerde
HİLMİ YAVUZ

******

NAZIM HİKMET

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız

biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
ovayı köpürte köpürte akan küheylan
ve günleri hoyrat bir mahmuz
ya da atlastan bir çarkıfelek
gibi döndüre döndüre
bir mapustan bir mapusa yollandığımız

biz, ey sürgünlerin nâzım'ı derken
tutkulu, sevecen ve yalnız
gerek acının teleğinden ve gerek
lâcivert gergefinde gecelerin
şiiri bir kuş gibi örerek
halkımız, gülün sesini savurup
bir türkünün kekiğinden tüterken
der ki, böyle yazılır sevdamız

hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
HİLMİ YAVUZ
***


zaman üzerinde bir kement / olur
bir çığlık


ebedi bir gülümsemeye doğru
tutuşur yanar elleri
zamanın
kızgın lavlarla boşalan göğün kollarından
sanki Hiroşima
ağıtlar yakılır kalabalıklara
anlaşılmaz olur yüzü
gölgelerin

gözleri
geceye karışır
bir çocuğun
turuncu bir neon olur
maskesiz yüzü

o çığlık ki büyüyüp sancıyla sürüklenen
alevler içinde orta çağ bedeniyle
güneşe yakın bir gezegen olur
insanlık kök salarken sınırsız toprağına
aç / çıplak

ruhumuzdan çalınmış bir ömrü simgeler sanki sessiz ölüler
kendimize çevrili bir mavzer olur evren
daralarak

can / lar sabaha çıktığında
filizlenir umutlar yüreğimizin özsuyunda

insan
yine insan
büyüdükçe kendinden
bir anlamı olur devinmelerin
ferda balkaya çetin

***


insan!...ve içinde bir çok insan...ve karmaşık...ve anlaşılamayan...
belki de sırları; içindeki...
bahçesini özleyen kız


****





******

selam olsun sizlere bin selam olsun!..
 



 Mehmet , Haydar ve Kemal  Şahinoğlu


eğer bir gün yolunuz güzel memleketim Malatya'ya düşerse... ve eğer, kayısının onlarca çeşit lezzeti yanında dutu, pestili, cevizli sucuğu, kuru üzümü de tatmak isterseniz...
ve tanımak isterseniz o  sıcak, o güzel tebessümlü harika insanları...
size içten ikramlarıyla binbir lezzet sunarlar...
*** 

ÖZENLE YAPILAN İŞ
Artura Toscanini, orkestra şefi olarak hayatında önemli bir kariyere imza atmıştı. 80. doğum gününü kutlarken gazeteciler oğlu Walter'e şu soruyu yönelttiler: 

"Babanızın bunca yıldır yaptıkları arasında en önemli işi, en büyük başarısı nedir sizce?

Walter tereddütsüz şu cevabı verdi:

"Babam açısından böyle bir şey düşünülemez. Çünkü herhangi bir anda, ne iş yapıyorsa, o iş, babamın hayatının en büyük işidir.
İster bir orkestra yönetsin, isterse bir portakal soysun, yaptığı her şeye büyük önem verir ve özenle yapar."


*******
Büyük başarıların sahipleri küçük işleri titizlikle yapabilme sabrını gösteren kişilerdir.

Schiller



Salvador Dali




 Dianne Dengel
 Salvador Dali




zeval vakti yaşamak

güneşli bir günde uç vakitlerde
bakar gibi ortasından bir kitabın
sırlar yazılır içinden insanlar geçer
derin bir bakış çizilir/hiyeroglif

çokça kuşatılmış bir ada gibi dünya
yaşamakla incelmiş silüetlerle
sağalır/düş patlamalarından yorgun bir kent
seyrelir yansımaları insan gölgelerinin
karışır yıldızlar sütbeyaz ırmaklarla

ufkun alnına saklanır taze gülüşler
geri dönen çocukluğun yağmurlarından
yerleşik bir öykü gözbebeklerinde

cemreler kopar
gelir bir dağ gibi durur akla
tene değdikçe büyüyen yalnızlıkla

şiire sancılanır bedenler

bir iksir sunulur güneşin kadifesinden
yeni bir hayat gibi genç kız avuçlarına

05 aralık 2010/
ferda balkaya çetin


bir fincan kahve
hayatın dehlizlerinde fersah fersah yol almaktır dost muhabbetiyle... özenle sakladığımız anıları serpiştirmek arasına, o güzel saatlerin   .. süslemek sonra içten bir gülüşle...
paylaşmak sonra sonsuz dek...
  

Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın

Nidem elim ermez yâre
Bulunmaz derdime çare
Oldum ilimden avare
Beni bunda eğler misin

Yavı kıldım ben yoldaşı
Onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı
Irmağ olup çağlar mısın

Ben toprak oldum yolunda
Sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın

Harami gibi yoluma
Aykırı inen karlı dağ
Ben yârimden ayrı düştüm
Sen yolumu bağlar mısın

Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim içün
Yaşın yaşın ağlar mısın

Esridi Yunus'un canı
Yoldayım illerim kanı
Yunus düşte gördü seni
Sayru musun sağlar mısın




Fotoğraf

Dört kişi parkta çektirmişiz,
Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
Anlaşılan sonbahar
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
Babası daha ölmemiş Oktay'ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış.

Ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.

Melih Cevdet Anday



 tırmanır  yüreğim sevdanın düzlemine
gök dolar kanatlarla durulur zaman
***
gecenin büyüsü düşletir vuslatları
  sabahlarıma düşer ayrılıktan bir an
bahçesini özleyen kız




 ah o tren!
içinde anılarım , çocukluğum...
özlemlerim, hayallerim...
İÇİNDE SEN!.
 

*****


Onun Güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir.
Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir.
Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir.
Yalnız ben biliyorsam bu aşktır.
Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır.



Aşkım

ne yere ne göğe ismini yazdım
senin ismini aşkım kalbime
YAZDIM...

Özdemir Asaf
 

Sabaha Kadar

Dünya o kadar büyük ki;
Bir noktayım ortasında, ne yapsam.
Bazan da o kadar küçülüyor ki dünya,
Devrilecek sanıyorum, kımıldarsam.

Hayat o kadar uzun ki,
Öyle bitmez geliyor ki bir an..
Bir de bakıyorum, o kadar kısalıyor ki;
Ne çıkar, diyorum, bir hayattan

Saadet o kadar lazım ki yaşayana;
Billahi can verir uğrunda insan.
Hem o kadar boş ki mesud olmak,
Gün yüzü görmeden ölenlerin arkasından.

Ben o kadar önemli kişiyim ki,
O kadar iyiyim ki aklım ve düşüncelerimle.
O kadar fenayım ki ben
Delice niyetlerimle.

Gece; ne kadar karanlık ve sessizsin..
Öyle kaplayorsun ki evleri, denizleri.
H em o kadar aydınlık ve seslisin ki;
Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Sabah; bir yeni dünya gibi geliyorsun;
Öylesine süslü, öylesine saadesin ki..
Sen o kadar güzelsin ki sabah,
O kadar güzelsin ki.

Özdemir Asaf




Ümit Yaşar'dan...
HER SABAH SENİNLE BAŞLAR
Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım
Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım
.......
ADAK
Sana çiçekler getireceğim 
Bozulmuş güz bahçelerinden 
Sana bir serinlik getireceğim 
Yağmur tanelerinden
..........
ANILARDA YAŞARKEN
Çekingen adımlarla sesiz ve ürkek
Bir gün uzaklardan bir giz gibi geldin
O büyülü şarkılarını söyleyerek
Gençliğimi geri getirdi ellerin
.............
AŞKA DÖNÜŞ
Her gün ona koşmak dağlardan tepelerden
Her yerde, her zaman onsuz edememek
O en tatlı hayal, en büyük gerçek
Anlarsın taşan o günlerden gecelerden
............
BANA BİR ŞARKI SÖYLE
 Bana bir şarkı söyle
Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt
Dökül karanlığıma ışıklar gibi
Al beni, en uzaklara götür
Sesin aksın içimde bir pınar gibi
Bana bir şarkı söyle
Bütün renkleri kat birbirine
Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan
Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi
Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan
..........
BEN BİR EYLÜL SEN HAZİRAN
...Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden
...........
  BEŞİNCİ MEKTUP
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
..........
BİR GÜN
Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde
Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa
Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde
Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa
Bil ki seni düşünüyorum
..........
DÜŞ'LE GERÇEK ARASINDA
Durup durup seninle karşılaşıyorum her yerde
Karşıma çıkıyorsun her köşebaşında sen
Kimi gün parklarda, kimi gün sokaklarda, caddelerde
Gözgöze geliyoruz, saatlerce bir şey söylemeden.
........

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN 

***

 -ay doğar bereketli bir elden ve bir yıldız ulanır yeryüzüne-

 bu sis içinde mavileşen bir gece vakti

bu anlaşılmazlık

bir güneş vedasının sırrında gizli zaman

eski bir tarihte kalmaktan yorgun

nazlı bir geçişle ağır aksak

 

içimde tırmanışları masum bir rastlantının

su billurları gibi kalacaktı tadı tenimde

sesim insancıl bir rüzgâr şiirsel yankısında

doğruymuş zaman

 

küçük bir çocuğum

uyaksız dizeden de yüreğime ışık sızar

beyaz işli nakış gibi

bir bulut kümesinden gözlerime gök dolar

 

ey tutkulu yaşam

her dem baharı fısıldar ezgilerin senin

saklar derinliğinde ruhum

ruhum bir ayna

bir tümceyi tamamlarcasına iç nefesim

oysa sığmaz ki bakışlarıma binlerce ölü

dayanmaz ki bedenim her acıya

 

dağıtılmış bir nesne sanki toprak

sayısız insan öyküleri elvedasında

konuşmak yasak

armağan sayarım

sıradan bir günün arasından çıkıp

can katışını yaşamıma

20. 12. 2009

ferda balkaya çetin





aydınlık neyin oluyor senin 

aydınlık neyin oluyor senin
gökyüzü akraban filan mı
beni bulur bulmaz gözlerin
şimşek çakıyorum yalan mı
yüzünde yalazını gezdirdiğin
saçlarından tutuşmuş orman mı
akla ziyan bir şey elektriğin

ayışığı mavisi dudaklarından mı
o ışık zenginliği mi giyindiğin
uzay tozları mı yıldızlardan mı
elime dokunduğu an elin
güneşler açıyorum sahi ondan mı
aydınlık neyin oluyor senin
 
  attila ilhan 



 gece va ay...

*******************

uzakta

/ gözleri ceylan bir çocuk
kimsesiz
bir gemi yüzdürüyor kâğıttan
ağlayabilir bakışları nemli
ama yüreği kocaman / denizler aşabilir /

gök derinleşiyor ve deniz

fizikötesi zaman

zaman feyzsiz

seyrelen yansımaları kumsalda

ayak izlerinin

kalıyor suskusuna yarı gecenin

-ya geçiyor zaman / ya geçmiyor-

son dansını yapıyor kuşlar / eylül’ün

neredeydi benim som tebessümlü bakışım

neredesin ey can

aklım

inciniyor


/ yüreği üşüyor bir çocuğun
gözleri nemli / bakışları ceylan
sabırla saçlarını örmekte minik elleri
gün daralıyor
bir gemi daha kalkıyor bu limandan /

09. 09. 2009
ferda balkaya çetin


konuşan fotoğraflar...












Acının Resimleri
Abidin Dino Online Resim Sergisi
Abidin Dino

***

Makber
Eyvah ne yer ne yar kaldı
Gönlüm dolu ah u zar kaldı

Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede gelip ezelden

Ben gittim o haksar kaldı
Bir köşede tarumar kaldı

Baki o enisi dilden eyvah
Beyrutta bir mezar kaldı

Bildir bana nerde nerde Ya Rab
Kim attı beni bu derde Ya Rab

Nerde arayayım o dil rübayı
Kimden sorayım bi-nevayı

Derler ki unut o aşnayı
Gitti tutarak reh-i bekayı

Sığsın mı hayale bu hakikat
Görsün mü gözüm bu macerayı?

Sür'atle nasıl da değişti halim
Almaz bunu havsalam hayalim.

Çık Fatıma! lahdden kıyam et
Yadımdaki haline devam et

Ketm etme bu razı şöyle bir söz
Ben isterim ah öyle bir söz

Güller gibi meyl-i ibtisam et
Dağı dile çare bul meram et

Bir tatlı bakışla bir gülüşle
Eyyamı hayatımı temam et

Makber mi nedir şu gördüğüm yer
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber.

Abdülhak Hamit Tarhan


**************************************************



 NURİ İYEM


&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&




========================




Bir plak olsam, aynı yerde takılsam,
hep tekrarlasam: "Elbet birgün buluşacağız."
K. İskender


************

 



Cıvıl cıvıldı gözleri 

yeni dağılmış

  bir ilkokul gibi...

CAN YÜCEL
 .

 
 
 
********************** 

 selamlar götür gittiğin yere...
 
KELİMELER...
Yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
Denizlere açıldı içimizden biri
Niçin gittiğini söylemeden.
Doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
Yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
Bulacak sanıyordu yenilikleri.
Her an bir yeni su vardı,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
Yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
Bitmiyordu köpüklerle renkler
Bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani, eski kelimelerle olmasa
İnsanın ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
Anladı,ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
Nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
Anladı, bütün olmuşlarla olanların
Ve bütün olacakların
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidiğini
Özdemir ASAF

Uzakta, şimdi çok uzakta...

O nar tanesinden taze
Kuştüyünden hafif geceler
Kalbim ümit içinde yüzer
Dünyam yıkanır ay ışıklarıyla...
 
Necati Cumalı







***
Bildiklerimle kötümser, irademle iyimserim.
Romain Ronald





Dönüşür mü Kelebek Uçan Balığa

Dönüşür mü kelebek uçan balığa

yabancı bir ülkeye giderse eğer?

Öyleyse doğru değil yani,
Tanrı’nın ayda yaşadığı?

Menekşelerin mavi gözyaşlarından
kokusunu hangi renk barındırır?

Bir günde kaç hafta vardır
ve bir ayda kaç sene?


Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy 


***

...bense/ kendi yüzümün / frezya masumluğunda
ışıyan gözlerimi seyrediyorum yağmur bereketinde
kımıltısız bedenimle...


bahçesini özleyen kız


                           Yeşilmişik  Yeşilmişik



Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık
Tutmuşum tutmuşum ellerinden senin
Düşmüşüz yavaşça bir sakin derenin
İçindeymişik yeşilmişik sazmışık

Balıklar gibiymiş sessiz ve karanlık
Yüzermiş saçların yüzermiş nefesin
Susarmışız öyle bir sakin derenin
İçindeymişik yeşilmişik sazmışık

Can Yücel


























Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin; fakat bazıları için sen bir dünyasın.
Gabriel Garcia Marquez

*.....................*

ZÜMRÜDÜANKA

serin bir rüyanın hatırınadır
çektiğim dünya ağrısı.
bir hayalden geldim ben,
bir hayal verdim sana,
mavi-yeşil bir hatıra: işte dünya
ruhum! ovada sert es, yamaçta sus,
ırmakta ağla.
işte dünya kapısı, işte dünya kederi
ister dağının gölgesinde dur,
ister incirin neşesine vur
ağrı kendine ve tamamla.
Birhan KESKİN

**.....................
 

"Ve hemen gidemedim
Ve artık gidemedim
Ve sonra hiç gidemedim.
Kurtuluş'ta bir durakta bir tramvay ölüsü
Öylece kalakaldım
Hepimiz kalakaldık
Elimizde tetiği çekilmeyen
Namlusu yönsüz bir tabanca gibi."
EDİP CANSEVER
  
*** 
 
Öyle zaif kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni
FUZÛLÎ
*** 
 

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvekkıt ne bilir
Müptelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat
SÂBİT
***
    
 
Gel, gel ki cümle savm ü salâtın kazâsı var
Sensiz geçen zemân-ı hayâtın kazâsı yok
NESÎMÎ
 
 

İnsanın kanunu insanların anlayışıyla değişir. Sadece Ruhun kanunu aynı kalır.


Yağmur iyilerinde üstüne yağar, kötülerin de...
Hopi Kabilesi

Sessizlik bir çeşit dua'dır...Apache Kabilesi

Dağlar ile, taşlar ile, ağaçlar ile,
Bedenim ve Kalbim ile
Aynı dili konuşur kelimelerim...
Yokut Kabilesi


Kızıl Güneşin İnsanları "Brule ve Car
los Nakai müziği"
İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telafuz edemez...
Crow Kabilesi***

***

Son Irmak Kuruduğu
nda,Son Ağaç Kesildiğinde,
Son Balık Tutulduğu
nda,
İnsanoğlu Paranın Yenmeyecek B
ir Şey Olduğunu Anlayacak
*.......................*


ADSIZ BİR ÇİÇEK    
Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana 'sen bir şairsin' dediğin zaman.

Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
İstersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.

Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.
Edip Cansever  

 bir ceylan vuruldu düşlerimde... yolunu kaybetti  bir yavru kuş... bir kelebek düştü geceye; yaralı...bir çocuk hep ağladı semaya bakıp... yağmurlar  dinmedi hiç...
şimdi tüm şarkılar
hüzzam makamında söylenmekte....

Şu dağlarda kar olsaydım...
Bir asi rüzgar olsaydım...
Arar bulur muydun beni,
Sahipsiz mezar olsaydım?..
Yusuf Hayaloğlu

***
varsın dağların efendisi desinler
varsın sevdanın ruhu desinler
varsın görmesinler
gözlerimde cümle sözlerimde yağmur var
Aziz Nesin

***
Gün iyiden iyiye ışıdı artık,
tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık.
Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire :
aydınlık, alabildiğine aydınlık...
Nazım Hikmet

***
…….
o sözler ki
imgelem sonsuzluğunun
ateşten gülüdürler
kelebek çarpıntılarıyla doğarlar ölürler
o sözler ki kalbimizin üstünde
dolu bir tabanca gibi
ölüp ölesiye taşırız
o sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
uğrunda asılırız
Attila İlhan

***
……
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
tutmak isterse...
Can Yücel

***
Yürüdükçe öğreniyorum ayaklarımızın da konuştuğunu
yürüdükçe sorular sorduğunu, yankılar bıraktığını ardında
öğreniyorum gök ne uçsuz bucaksız,
ne göründüğü kadar mavi
bulut değil rüzgârın taşıdığı bir tek,
vakti gösteren saat değil
yürüdükçe öğreniyorum, kendiliğinden ışımıyor sabah bile…..
Kemal Özer

***
……..
Çocuklar oynuyordu
Düşlerimin içindeki
Bayram yerlerinde
Özdemir Asaf


KELEBEK
Son  isteğin  nedir ?

Sorusu  ,

Çok , çok  kolaydır

İlk isteğin nedir ?

Sorusundan.

Çünkü ,

O  soruyu

Kimse  kimseye soramadı ,

Korkusundan
.
Özdemir Asaf
*** 

AYRIĞIN YÜREĞİ

Sessiz sedasız yaşayan bir ayrık otuydu
Orta Anadolu’da
Kıtlıktan önce.
En küçük bir şeyden coşardı
Mesela bir kuş uçmasın Kızılırmak’a doğru
Köklerine su yürümüş gibi sevinirdi.
Bir bulut geçsin üstünden
Ayrıklıktan çıkardı.
Dünyayı, derdi, dünyayı
Hiçbir şeylere değişmem.
Şimdi yaşamak istemiyor.

 İlhan Berk


PİA

ne olur kim olduğunu bilsem pia’nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia’yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia’nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia’nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
Attilâ İlhan


****

Yalnız Bir Opera / Murathan Mungan

 
............

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

  ........

kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.


Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu
gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...

Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar
gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
çağrışımlarla ödeşemezsiniz
dışarıda hayat düşmandır size
içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla

Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saatin tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar
gibi
yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik
kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata
alınmaya
kendimizi hazırlar gibi
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar


denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar


Bana Zamandan söz ediyorlar
Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,
uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden
bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir

gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları
önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini
kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.

Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır


ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
günlerin dökümünü yap
benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
kim bilebilir ikimizden başka?
sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren
kendiliğindenliği
yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
bir düşün
emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir ise yaramadıysa
Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda


Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden
ikindi yağmurlarını bekleyen
yaz sonu hüzünlerinden
gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
geçti her çağın bitki örtüsünden
oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
bakarken dünyaya
yangınlarda bayındır kentler gibiyim:
çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
unuttuklarını hatırlamaktan
uzak uzak yolları tarif etmekten
haydutluktan ve melankoliden
giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocuklarla geçti
gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
yaram vardı. bir de sözcükler
sonra vaat edilmiş topraklar gibi
sayfalar ve günler
ışık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.
Aşk... Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden


Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece
uyudum, hiç uyanmadım.
barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
eksiliyorduk
mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
her otelde biraz eksilip, biraz artarak
yani çoğalarak
tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin
birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
ağır ve acı tanıklıklardan
geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
panayır yerleri... panayır yerleri...
ölü kelebekler... ölü kelebekler...
sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
acı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

ipek yollarında kuzey yıldızı
aşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerde
ya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı

AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN
AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BİRAZ GEÇİKİLEN
gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
gözlerim
aşkın kuzey yıldızıdır bu
yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
ilerlerim
zamanla anlarsın bu bir yanılsama
ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
yeniden yollara düşerler
düşerim
bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
yaşamsa yerli yerinde
yerli yerinde her şey

şimdi her şey doludizgin ve çoğul
şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yeniden
yüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden


Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren


***

 Bir gün biri çıkar karşınıza ansızın... Kesişir yollarınız, duygularınız, düşünceleriniz...  Kimi zaman o sizin yaşınızda, kimi zaman siz onun ... Öğreneceğiniz çok şey vardır birbirinizden ve başlarsınız öğrenmeye...
  "İçtenlikle, Dostlukla ve Yürekten..."

Bir gün bir mektup geçer elinize ansızın... Duygulanır, sevinir, bir başka gülümsersiniz hayata... Sanki hissetmişçesine tam da  hüzünlü bir anınızda, minicik bir yardımın kocaman bir armağanı olarak konulur avuçlarınıza... O sözler ki name olup duygu seli gibi akmıştır bir güzel insanın yüreğinden   gönlünüze...
"İçtenlikle, Dostlukla ve Yürekten..."
Baharlar açar yeniden gözlerinizde!..
 Alıp yüreğinize koyarsınız içtenlik dolu satırlarını...

 " Yıldızsız bir gecenin ağır karanlığında hep beraber, bir sevgi bulmak için bir yola çıktık. Belki aradığımız sevgi değil, bizi mutlu edebilecek bir ışıktı.
Belki de üzerimizde bulunan bu korkunç karanlığı kaldıracak bir aydınlıktı.
Sevgi dolu gönüllerimize hiçbir zaman yağmur yağmadı. Sevgimiz, sel misali azgın suda karışıp yok olmadı. 

Yenilgilerimize boyun eğmedik. Yüreklerimizin kıyısında az da olda her zaman bir "UMUT" yeşillenirdi.

Her türlü güçlüğü sevgiyle yenmeye çalışırdık. Çünkü sevgi denilen şey; DÜNYANIN EN GÜZEL DUYGUSUDUR.

Hayatta güvendiğimiz tek şey SEVGİ olsun. Ömrümüz boyunca birlikte ya da ayrı... Çünkü, "O" hiçbir şeye yenilmez, boyun eğmez.

İnsan sizden gittiğinde, kalktığı yeri  özleyenlerden oluyor. O kadar samimi, o kadar başkasınız ki; insana cesaret aşılıyor, insanın elinde rengârenk balonlarla koşuşturmasını sağlıyorsunuz.

O kadar iyisiniz ki; ay ışığı gibi geceleri beliriveriyorsunuz. Anne gibi, peri gibi, abla gibi... 
Kısacası sizinle doyumsuz sohbetlerimizi, gülüşlerimizi, kaygılarımızı  SİZİNLE daha başka bambaşka anıyorum. İyiki Tanıdım Sizi Öğretmenim. Her şey gönlünüzce olsun.

-Elleri ve Yüreği yumuşak olanların daima gülümsediklerini söylerler. Mutluluğun Enginliklerinde özgürce uçmanız için Kanatlarınızın Kırılmaması gerekir-

Kimsenin kıramayacağı ve daima gülümseyeceğiniz bir hayat geçirmenizi dileyerek, saygılarımı sunuyorum ve sizi çoook seviyorum.
HOŞÇAKALIN

Gülçin Özaydın
23 temmuz 2010"


 Ve bir kartpostal... Mavi bakışlı bir çocuktan üstelik:

-Bir hızla, yavaşlayan bir hızla toparlarsın ne varsa. İçinde esen fırtınanın savurduklarından habersiz.
Bir "an" sorunudur senin için artık kalkıp gitmek, herşeye hazır olmak-

Hayattaysak şayet; herşeye hazır olmak muhakkak bir zorunluluktur. Nasıl tükettiysek ömrümüzü o şekilde tükeneceğiz. Sizle bir ömür tükenmez. Tükendikçe yeniden filizlenir çiçeklerim.

Öyle güzel, öyle iyisiniz ki; kelimelerle oyun oynamanın sıradanlığı içerisindeyim şu an. Sizi tanıdığım için çok mutluyum.

Uzaklarda bir Anka kuşu yaşamakta biliyorum. Sizin gibiler var oldukça ne Kafdağım yıkılır, ne umutlarım...

Sizi Çok Seviyorum Öğretmenim.
İyi Ki; Varsınız...

Gülçin Özaydın
23 temmuz 2010

 İyi ki sen de varsın Gülçin Öğretmen! İyi ki varsın!. 
Sen böylesine heyecanlı, böylesine içten  olmaya devam et; sevgi dolu kocaman yüreğinle!. 
Senin gibi yürekli güzel insanlar olduğu sürece ne umutlar tükenir ne de hayaller!..
" Yeni bir kitapta, yani yeni bir hayatta buluşmak üzere sevgili Gülçin Öğretmen… "













30 Haziran 2009

öğretmenim mori'yle salı buluşmaları

“Mori’nin de anlattığı gibi hepimiz birer ufak deniz dalgasıyız aslında. Ya da denizin bir parçası. Hayat o kadar fazla anlam yüklemiş ki üzerine. Bunu hafifletmek kendi elimizde. Bunun en kolay yolu da: Anlamak ve Anlatmak.
İnsanların kişiliği de anlatabilecekleriyle sınırlı değil mi zaten? Anlatmak, sunmak; içinizdeki çiçeklerle bezenmiş yüreği karşı tarafa sunmak…
Peki, anlayan, anlayabilen nerde? O, mu…Belki de bir mücevher gibi değer içerikli.
Belki de hayatın misillemesi. Az olduğu için anlayan değerli.
Beni anladığınız için teşekkürler öğretmenim.
Yeni bir kitapta, yani yeni bir hayatta buluşmak üzere… Gülçin”

 
Gülçin öğretmen…
Henüz bir yıllık ve çok genç.
İdealleri, hayalleri, hedefleri, yapmak istedikleri var.
Heyecanları, sabırsızlığı var.
Ve hayata dair öğrenmek istediği bir çok şey var.
Sorularını, merak ettiklerini, hayata bakışını konuşuyoruz.
Tecrübelerimi paylaşıyoruz.
Büyük bir dikkatle dinliyor.
Zeki bakışları daha bir çok soruyla gizli ve öğrenmek istedikleriyle.
Kendisini çok net ifade ediyor.
Cesaretini, fikirlerini, özgüvenini alkışlıyorum.
-öğretmenim mori’yle Salı buluşmaları- arasına iliştirilen içtenlikle yazılmış bir not vardı Gülçin öğretmenden, kitabımı iadesinde.
Etkilendiğini hissediyorum.
Heyecanlanıyorum.
Çünkü, Profesör Mori ile öğrencisi Mitch arasındaki sevgi dolu, bilgelik dolu, akılcı konuşmalara benzer bir ilişki, bir dostluk yakalamıştık.
Kitaptaki gibi, hayata dair pek çok şeyi irdeliyorduk birlikte.
Her sabah okula giderken, yarım saatlik yol mesafesinde.
Yaşam, aile, evlilik, eğitim, dostluk, başarı ve hayallerimiz üzerine…
Ancak,
Ölümün soğukluğunu hissetmeden…

“Mori, doktorların kendisine verdiği tarihten daha az bir zamanı kaldığını biliyordu. Çok önemli bir karar almıştı: Kendimi bırakıp yok olmayı mı bekleyeceğim, yoksa kalan zamanımı en iyi şekilde mi değerlendireceğim?
Hayır, yok olup gitmeyecekti. Bir bilim insanına yakışır biçimde, ölümü son projesi haline getirecekti; bu araştırma son günlerinin odak noktası olacaktı. Hem araştırmacı, hem de araştırma konusu. İnsandan bir ders kitabı: Yavaş ve sabırlı ölümümde beni inceleyin. Bana neler olacağına bakın. Benimle birlikte öğrenin."


Mori yaşam ve ölüm arasındaki son köprüyü geçerken bu yolculuğu anlatacaktı.
ALS hastası yaşlı bir profesör olan Mori; son sınıf ve tek öğrencisi olan Mitch ile Salı kahvaltı sonrasında hayatın anlamı üzerine kişisel deneyimlerine dayalı “içtenlik ve bilgelik ” dolu konuşmalarla,
“Hayattaki en büyük ders” i veriyordu.
Ölümün eşiğinde…
Yaşam, aile, evlilik, toplum, merhamet, ölüm, korku, açgözlülük, yaşlanma ve anlamlı yaşam felsefesi üzerine, herkese ders verir Mori.
Ne olursa olsun yaşamdan zevk almanın dersini…
En çok satan kitaplar arasında yerini almış  "öğretmenim mori’yle salı buluşmaları ".  


Buluşmalar sırasındaki konuşmaların sürekli ses alma cihazına kaydedilerek oluşturulan kitap Boyner Yayınlarından.
Yazarı: Mitch Albom
Yeniden okuma şansını yakaladığım için mutluyum.
Belleğime Mori’nin şu sözleri bir kez daha yazılıyor: “Birbirimizi sevdikçe ve sevgimizi sürekli hatırladıkça, hiç yok olmadan ölebiliriz. Yaratılan tüm sevgi orada kalır. Tüm anılar. Varlığına özen gösterdiğin herkesin yüreğinde yaşamaya devam edersin.”
Yeni bir kitapta, yani yeni bir hayatta buluşmak üzere sevgili Gülçin Öğretmen…"
ferda balkaya çetin
 








YENİ BİR DÜNYA

Dünyada geçirdim çocukluğumu
İnsanlardan eşya yaparlar
Kırmızı bir orman iki boyutlu
Kendi başına yağardı kar.
Gör ki, öldüğümde bilmedim,
Elimde bunca sözcük kaldı.
Nerde geçecek benim erginliğim
Bu dünya bir daha olmalı.
Bir dünya daha olmalı, burada
Bir yerde, o kadar yakın ki,
Seslensem duyulacak belki,
Belki başladım onu yaşamaya.
Melih Cevdet Anday



bir şiire başlarsın birini bitirmeden (…)
sevmek için geç ölmek için erken
Attilâ İlhan
*** 
öyle ağır yalnızlığı herkese vermiyorlar
Attilâ İlhan

***
Baktım bir kaplumbağa suya uzanıyordu
Suyu biraz öne çektim
İlhan Berk 
***
güneşe değmiş gibiydi gözlerinde uçan kuşlar,
İcimde yanık kanat sesleri!..
Hüseyin Atabaş
 *** 
Harflerin gülüştüğünü senin adında gördüm!
Haydar Ergülen
derleyen: hüseyin cahit


AYDINLIK

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece.
Kendimde denemişim ben,
kulak ver, dinle.
Her acının sonunda açık bir pencere vardır,
aydınlık bir pencere.
Hayal edilecek bir şey vardır,
yerine getirilecek istek,
doyurulacak açlık,
cömert bir yürek,
uzanmış açık bir el,
canlı canlı bakan gözler vardır.
Bir hayat vardır, hayat,
bölüşülmeye hazır.
 
Türkçesi: A. Kadir
***


Öyle davran ki,
kimse bilgeliğinden acı çekmesin. Kendini
tut, öfkelenme. Gerçek bir gönül arılığına
varmak istiyorsan, senden başka hiç kimseye
vurmayan
talihine gülümse!
*
Cehennem
korkakları sığınırlar tapınaklara…
Tanrı’nın yüceliğini bilenler, kalplerine
sokmazlar böyle düşünceleri!

*
Cenneti
ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve
sonsuzluğun ötesinde. Görkemli bir ses
yankılandı göklerde: “Ne arıyorsun?
Cennet de sendedir, cehennem de!”
*
Gül gibi
bir yüzü okşamadan önce, dikenlerini
çıkarmalısın bedeninden, benliğinden!
Bak şu tarağa: Bir odun parçasıydı..
Kesildi, parçalandı, ne acılar çekti.
Ama şimdi, bir güzelin kokulu
saçlarında!
*
Biraz ekmek,
biraz taze su! Bir ağaç gölgesi ve gözlerin! Hiçbir
Sultan benden mutlu değildir artık! Ve
hiçbir dilenci,
benim gibi kederli!
*
Bak, ne diyor
gül: “Dünyanın hârikasıyım! Bir damla
gülsuyuna, nasıl kıyarlar bana?” İçini çekti bülbül:
“Bir mutlu günün ardından bin yıl gelir
gözyaşlarıyla!”

*
Yoğun
bir acıyla titrediğinde ve artık gözyaşların
akmadığında, yağmurdan sonra harelenen çimenleri
düşün! Ne zaman duru bir gökyüzüyle çılgına
dönüp, sonsuz bir gecenin dünyaya çökmesini
dilersen, uykusunda gülümseyen bir çocuğu
hatırla!

HAYYAM

 

Güneş özlemi

Çeksem kapıyı gitsem
Taşları arasında çimenler biten 


Kaldırımlar boyunca gitsem
Açık pencerelerinden beyaz yorganlar görünen
Işıkıi dut gölgelerinden
Fakir mahallelerinin akkavakları
Yalansız suyla güneşle büyüyen
Ordan öte katırtırnakları sarı sarı
Bir erguvanlar vardı
Pembe mi desem deli mi desem

Bu ümit olmasa içimde

Buralarda bir gün beklemem
Necati Cumalı


***

Ölüm ile ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık.
KARACAOĞLAN



*Merhaba yeni gelen gün*
*Gökyüzünde beliren aydınlık* 
*Denize çivit mavisi* 
*Merhaba yaşama gücüm.*
*S. Kudret Aksal*  

*******************************************
 Konfüçyüs Demiş ki:
Eğitimli insanların dokuz düşüncesi vardır.
1. Baktıklarında, berrak olmayı düşünürler.
2. Dinlediklerinde, iyi olmayı düşünürler.
3. Görünüşleri bakımından, sıcak olmayı düşünürler.
4. Davranışlarında, saygılı olmayı düşünürler.
5. Konuşmalarında, doğru olmayı düşünürler.
6. İşlerinde, ciddi olmayı düşünürler.
7. Kuşkuya düştüklerinde, soruları nasıl soracaklarını düşünürler.
8. Öfkelendiklerinde, sorunları düşünürler.
9. Kazancı gördüklerinde, adaleti düşünürler.
 * * *
AŞK'ın hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlıbaşına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındadır, merkezinde,
ya da dışındasındır, hasretinde...
Elif Şafak / AŞK




Sen olmasan...
Seni bir lâhza görmesem yâhut,
Bilir misin ne olur?
Semâ, güneş ebediyyen kapansa, belki vücud
Bu leyl-i serd ile bir çâre-i teennüs arar,
Ve bulur;
Fakat o zulmete mümkün müdür alıştırmak
Bütün güneşle, semâlarla beslenen rûhu,
Bu rûh-ı mecrûhu? ..

Sen olmasan...
Seni bulmak hayâli olsa muhâl,
Yaşar mıyım dersin?
Söner ufûlüne bir lâhza kaail olsa hayâl;
Soğur, donar, kırılır senden ayrılınca nazar
Ne hazin
Gelir hâyât o zaman hem vücûda hem rûha,
Yaşar mıyız seni kaybetsek âh ben, kalbim,
Bu kalb-i muztaribim?

Sen olmasan...
Bu samîmî bir îtirâf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle rabıtamız hoş bir îtilâf işte;
Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten? ...
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sükûn içinde bunu:
Fenâ değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya değse hayat! ..

Tevfik Fikret



  Bazen yıllar akıp geçiverir insan için, gerçek anlamda hiç yaşamadan; sonra da bütün bir yaşam sığıverir tek bir saatin içine... Oscar Wilde
Hâlâ korkuyorum, ama artık korkunun beni denetlemesine izin vermiyorum. Korkuyu yaşamımın bir parçası olarak kabul ettim, özellikle değişim korkusunu, bilinmeyene duyulan korkuyu. "Geri dön, geri dön, daha öteye gidersen ölürsün" diye uyaran yüreğimin sesine karşın ileri gittim. Erica Jong


 Musiki
Konfüçyüs, musikiye çok kıymet verir ve talebelerine şöyle dermiş:
"Bir memleketin nasıl idare edildiğini anlamak istiyorsanız, onun musikisine kulak verin."


*******************

Can Dostum
  Dün gece düşümde can dostu gördüm
Ulu bir çınardan dal verdi bana
Uzandım yüzüne yüzümü sürdüm
Ben zehir istedim bal verdi bana

Dağ yanarsa yağmur çiser mi dedim
Ten yanarsa rüzgar eser mi dedim
Can yağarsa canan küser mi dedim
Çağırdı yanına el verdi bana
Can dostum dostum kül verdi bana

Ben aşkı sırtıma vurdum da geldim
Hasretin acısını çöl verdi bana
Can dostu görünce eridim bittim
Yüreğime ateş kül verdi bana
Can dostum dostum kül verdi bana

Aşk olmazsa kalem yazar mı dedim
Dost olmazsa gönül tozar mı dedim
Hayaloğlu sana kızar mı dedim
Yanağımdan öptü gül verdi bana
Can dostum dostum gül verdi bana

Yusuf Hayaloğlu

***
Sana geldim

Yağmurlar içinden ıslandım geldim
Bir kuru değneye yaslandım geldim
Sıcacık çorbana muhtacım inan
Ölümlerden geçtim uslandım geldim

Üşüdü ellerim üşüdü kalbim
Yaban ellerinde taşlandım geldim
Sanki cehennemdi sensizlik bana

Irmaklar içinden sislendim geldim
Tren yollarında islendim geldim
Kalmadı hevesim kalmadı inan
Yıkandım arındım süslendim geldim

Sana geldim sana kucaklarmısın
Bilmemki yeniden bağışlarmısın

Yusuf Hayaloğlu

**************************

Kaari'e

Muzlim şeceristân arasında,
Esrâr ile yekpare münevver
Bir yoldur açılmış sana derdim.

Kaari, bu kitabın gecesinde,
Mehtâbı seninçin yere serdim.

Ahmet Haşim

***

Ve ruhu kaplayan sular çekilip gittiğinde
Bir bilinç kaldı ondan geriye.
Belleğin sessiz kıyılarına yığılan,
Hiç ölmeyecek ve yok edilmeyecek
İmgeler ve değerli düşünceler.
WİLLİAM WORDSWORTH


 Her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başka.
  Montaigne 



"Saat yazar, dakika okur, saniye siler. "
 Ö. Asaf

 


Yanyana iki ülke gibiyiz seninle
ayın önünden geçen bulut
önce seni karanlıkta bırakır sonra beni
senden bana eser, yerine göre,
yerine göre benden sana
şakaklarımızı serinleten rüzgâr.

İki kıyı gibiyiz karşılıklı,
hem ayırır bizi hem bağlar birbirimize
aramızda akan ırmak.
İki tarih sayfası gibiyiz art arda
birinde başlayan cümlenin sonu
ötekinde düğümlenir ancak.

Geldiği vakit hasat günleri
İki ayrı ağızda aynı anda
beliren bir gülümseme gibiyiz seninle
ve iki ter damlası gibiyiz alnında
elbirliği ile üretilip
kardeşçe bölüşülen bir dünyanın.

Kemal Özer


 "Ben, gözlerimin önünde olanı olduğu gibi vermekten çok, boyayı kendime göre bir amaçla, anlatmak istediğimi daha bir kuvvetle dile getirmek için kullanıyorum.”
Yıldızlı Geceler...
van gogh


**************************



Yarının karanlıksa dön düne bak daha iyi..
Ama unutma ki, sen düne baktıkça yarınların karanlık kalacaktır.
Özdemir Asaf


şimdi herşey sen oldun bütün zamanlarda
sana doğru uzanır bir sonbahar / ve
seni doldurur bakışlarıma gün ışığı bir saba rüzgârından
ve bana gelirsin ellerinde bereket...


ÖZLEM

kelebek çıkmazı

sevdadır dedim
ne resimler çizdim ufka
zaman yetmedi

dizilir şiirime ak güvercinler / kanar
dökülür
her adımda
yıldızlar bir bir avuçlarıma
çoğaltıp yüzünü gecenin

nedendir
gizli intiharı kelebeğin
düşer uçurumlara
değince insana

düşlerimi sınar sanki yorgun kanatları
özlemek dedim
kendime isyan
sana öyle uzak / öyle yakın sana
bahçesini özleyen kız

Bir gece,
Gecede bir uyku..
Uykunun içinde ben...
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.
Uykunun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben...
Bir yere gidiyorum,
Delice...
aklımda sen.
Ben seni seviyorum,
Gizlice...
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.
Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda...
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda...
Güzelce.
Özdemir Asaf


"Başka olmayan etkileyemez, etkilemeyen başka olamaz.
Etkileyenin eşi yoktur, kendi konusu ve alanları içinde:
‘benzer’ leri vardır.
Ancak benzerlerinin aralarında üstün’lük düşünülebilir. Etkileyen’in değeri tekliğindendir, sıralamada yeri yoktur.”

"Gerçek değer: Gelmesi boşluk dolduran değil, gitmesi boşluk yaratan." 
Ö. Asaf


Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
 
Nazım Hikmet



"unutuşlar bir şifalı su gibi ılık"...belki de bu yüzden içine sakladım seni / yorgunum yüzümdeki çizgiler kadar / ve yüzümde gölgeler hüznümden kalan...




ŞARKI

Ş imal yıldızı gibi gözlerimde bir ışık gecenin mavisinde
A y şimdi en görkemli saatinde arasında sislerin
R otasız gezegenler mi şaşıran yönlerini

K ulağımdaki ezgisi mi büyüyen bir evrenin


I lık dokunuşunu bırakırken tenime yaşamın sevinçleri
 
bahçesini özleyen kız
*****************************************************

MIZIKA

Karlı gecelerde küçük istasyonlarda
Düdük çalan trenlere bayılıyorum
Tül perdeler ardında kadınlar gülüyor
Tutup pencerelere tırmanıyorum

Bir şiir söylüyorum sonra bir şarkı
Sonra oturup ağlıyorum
Sonra bir güzel çiçeklenip
Sokaklarda mızıka çalıyorum

Bu kente her gece yağmur yağıyor
Ve ben her gece yeniden ölüyorum
Bu tren oraya gidecek gizlemeyin
Ne derseniz deyin ben biniyorum.

 
ATAOL BEHRAMOĞLU
dile gelmez sevinçler gibi akar gülüşlerim
uçarı bir rüzgârın sürüklediği yabanıl bir kente doğru
bir nazlı gecede boşalır yıldızlar yeryüzüne
ellerim sana doğru uzanır
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...