ey can!..
biz nasıl istersek hayat bize onu sunar...


28 Ekim 2011 Cuma

          Yazıyorum çünkü içimde susturamadığım bir ses var...
 
Sylvia Plath

26 Ekim 2011 Çarşamba

Akşam üstü rüyası


Akşam üstü rüyası
Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sereserpedir.
Işıklı geceler,saz sesleri, peynir ekmek
Ne biletim ne param ne dostum var
Pır pır eder yüreğim bakındıkça...
-Uyan Turgut um, garibim, uyan
Bura Terme'dir.

Terme köprüsünden kamyonlar geçer,
Irgatlar üç orada beş burada konuşurlar
Bir gece başlar, yarı siyah, yarı kırmızı
Cigaramı yakar evime dönerim...
-Gidin gemiler, gidin
Vardığınız yerlere selam edin
Gün olur bütün kaygılardan uzak
Ben de gelirim...

Turgut Uyar


BİR GÜN SABAH SABAH

Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç ten.
Vapur düdükleri ötmektedir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...

Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş-on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.

Şarkılar söylemişim pencereden.
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapancadan bir sepet elma almışım.

Ver elini haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafifden soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu.
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıkdır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç ten.
Fabrika düdükleri ötmektedir.

Turgut Uyar

23 Ekim 2011 Pazar

serencam


bir hüzünlü andır çocuk adımlarından yankılanıp akan ıslak kente
sitemidir / camlarda kalan o ümitli bekleyişin
bakışlarıdır / ağacın yeşilini toplayan  amazon ormanlar arasından

 dostane bir yaslanıştır dinginlik veren hırçın bir ummana 
  sancıtır içimizdeki billur ırmakları efsunlaşır şiir ve gölgeler  
ve  toprak…koklanabilir –can- duruyorsa bir kentin karmaşasında

umut  gövertir bir dokunuş beynimizin yangınları çoğalıp duruldukça
  bir yara ki ah!.. sızlar gizliden gecenin koynunda biraz naz biraz  isyan
umarsız bir serzeniştir  -bilinir- gülün bülbüle duyduğu aşk

çok oldu dinlemeyeli yanık bir kavalın nağmelerini faniliğimizden
olsa da dağıtır bir alacaklı rüzgâr dumanlı vadilerden geçirerek yelelerini
 bir ağıt başlar ertelenmiş sabahlardan  / insana bir insan ağlar ancak

ferda balkaya çetin
ekim / 2011

19 Ekim 2011 Çarşamba

bir şarkılık vals

 ruhumu okşayan bir keman sesi
dinle kalbimin titreyişini
karışır rüzgâra hazin bir vals
şarkılar iletir özleyişini

bahçesini özleyen kız

şiir...


 
taptaze bir bahar gibi…
onu var kılan, şairin yaratıcı ruhundan doğan güçlü imgeler.
müzikteki ezgiselliğin sözcüklere yansıması,
 Neruda’nın dediği gibi bir şarkı olmasındandır belki de şiirin…
içinde yolumuzu kaybedip sonra kendimizi bulduğumuz bir yer.
yaşamın içindeki an / lardan yüreğimize akan coşkun bir ırmak…,
bahçesini özleyen kız

18 Ekim 2011 Salı

ÜSTÜ KALSIN


Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte.

Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum tanrım.

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir...

Üstü kalsın...

******************************************************************************
TREN 
Nereye bu gece vakti?
Güzel tren, garip tren?
Düdüğün pek acı geldi,
Hatıra neler getiren.
Çokmudur mendil sallamam;
Her yolcu az çok aşinam,
Haydi, yolun açık olsun;
Geçtiğin köprüler sağlam,
Tüneller aydınlık olsun. 
 Cahit Sıtkı Tarancı

14 Ekim 2011 Cuma

mor düşünceler...

hep merak ederim güneş
nasıl iner ufuklardan göğün mavisine tutunarak 
ve hangi zamanına düşer dönencenin pür-melal
gün bitecektir
nesneler uçuşacak
toprağın  kadifesinde buluşacaktır
nazlı bir ırmak ve kum taneleri

bahçesini özleyen kız




12 Ekim 2011 Çarşamba

Rahatı Kaçan Ağaç

Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Tanrının işine bakın.

Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsim, rüzgârı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı.

Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.

Melih Cevdet Anday

4 Ekim 2011 Salı

kurutulmuş gül yaprakları ve bir ceviz tanesine sone


sıyrılıp bedeninden tınısına karışmış sesinin / gül yaprakları
  çoğalır ıssızlığında mevsimlerin / gün düşlerinde buluşup
    kıpırtıları düşer gönlüme gün ağarırken öze tutunmalarının
erguvanları kalır / biraz yeşil biraz da sarınır kahverengiye   

 nazlı şafaklar sökülür  kavuşmalarından mis kokularla
ağır alımlıdır zaman  sınar algılarımızı  sabrımızı sınar
güzün bitmez gazeli  ah ne hüzündür ki o  / iner yüreğimize
 toprağına binbir bereketle  akar  nuru sabah ezanlarının

 kimbilir kaç gözyaşı damlamıştır  iç yangınlarında yaprağına
 ama narin ama eşsiz ama  kırgın ama  bahtiyar
çılgınca renk açardı göğün damarlarından tutunup sevgiliye

söyle ey can kaç ceviz buluşmuştur ki gül yapraklarıyla
nice yağmurlardan ayazlardan kurtarıp tenlerini 
 düşüp önüne güneşin / hesabını sormadan uzak iklimlerde yaşamanın

ferda balkaya çetin
ekim / 2011

Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Kız Kardeşimin Türküsü


 
Göklere inanırdım eskiden,
ama sen, denizlerin
derinliğini gösterdin bana,
ölü kentleri,
unutulmuş ormanları,
boğulmuş gürültüleriyle.
Gök şimdi yaralı bir martı,
süzüldü denize.
Sana kargaşalığın üzerindeki
köprüyü kurmaya çalışan bu el
kırıldı.
Bak bana:
ne kadar çıplak ve suçsuz
duruyorum önünde.
Üşüyorum, bacım.
Kim getirecek bize
ellerimizi ısıtacak güneşi?
Susuyorum. Dinliyorum.
Kimseler geçmiyor
gecemizin karanlık sokağından.
Yıldızlar kazaya uğramış
karanlık surların
ucunda sendelerken
koparıp alınan bir kartalın
paslanmış gözlerinde.
Bağlı ellerin
kapıyor çıkış yolunu.
Yalnız senin sesin
adımlıyor gecenin dehlizini
çarparak taşlara
uzun kılıcını.
Vakit geç.
Ölüm geri çeviriyor beni.
Hayat istemiyor.
Ben şimdi nereye gidebilirim ki?


 Yannis Ritsos


 

2 Ekim 2011 Pazar

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...